24 Nisan 2015 Cuma

Şanssızlığın Böylesi






1932 yılında Amerika Birleşik Devletleri' nin Los Angeles şehrinde düzenlenen yaz olimpiyatlarında Fransız atlet Jules Noel disk atmada olimpiyat rekoru kırdı fakat bu rekor sayılmadı. Çünkü şaşkın hakemler, Fransız atletin disk attığı sırada arkalarını dönmüş sırıkla yüksek atlama yarışmasını izliyorlardı. Rekoru görmeyen hakemler atışın tekrar yapılmasını istedi.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Guinness Dünya Rekorlar Kitabi



Guinness Dünya Rekorları (Guinness World Records), 1955-2000 yıllarındaki adıyla Guinness Rekorlar Kitabı , her yıl basılan ve hem insanlar tarafından kırılan hem de doğanın aşırılıklarının neden olduğu dünya rekorlarını barındıran bir referans kitabıdır. En çok satan kitap serisi dünya rekoruna sahiptir. Ayrıca Amerikan kütüphanelerinden en çok çalınan kitap olma özelliğini taşır. Bu kitabın diğer ilginç yanı 1950 'lerde bir İrlanda barında yazılmış olmasıdır.

Rekorlar aşağıdaki kategorilere ayrılmıştır:
İlginç Özellikler
Doğal Dünya
Bilim ve Teknoloji
Sanat ve Medya
Modern Toplum
Gezi ve Taşıtlar
Sporlar ve Oyunlar

21 Nisan 2015 Salı

Hemingway (Dede-Torun)

                               


Ernest Miller Hemingway (21 Temmuz 1899 – 2 Temmuz 1961), ABD'li romancı, kısa hikaye yazarı ve gazetecidir. Kısa ve gösterişsiz yazı tarzı ile bilinir. 20. yüzyıl kurgu romancılığını etkilemiştir.Hemingway′in kahramanları genelde kendisinin bir yansımasıdır ve zor durumlarda gururlarını korumaları gerekir. Hemingway'in çoğu eseri, bugün Amerikan edebiyatının başyapıtlarından kabul edilir.  1952 'de gerçek başyapıtı olan "Yaşlı Adam ve Deniz" adlı eserini yazdı. Bu kitapta insanın yaşama nasıl bağlanması gerektiği ve de aslında insan yaşamında her şeyin boş olduğuna dair olan fikirlerini belirtti. 1953’ de aynı eseri ile Pulitzer ödülünü aldı. 1954' de ise Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. Hemingway tutkulu bir yaşamın ardından 1961 yılında Ketchum/Idaho’da kendini av tüfeği ile vurarak yaşamına son verdi.

Louise Margaux Hemingway, (16 Şubat 1954 - 1 Temmuz 1996), ABD'li süper model, oyuncu.Ünlü yazar Ernest Hemingway'in torunu olan Margaux Hemingway, Idaho'da bir çiftlikte büyüdü. 1970' li yıllarda Fabergé kozmetik şirketiyle iki milyon dolarlık modellik sözleşmesi yapan Margaux, aynı zamanda Vogue, Elle, Cosmopolitan, Harper's Bazaar  gibi yayın organlarında fotomodellik yaptı. Yoga ve meditasyonla ilgilendi. 1,83 m'lik boyu ve düzgün fiziğiyle ilgi çekerek aranan bir yüz olmayı başaran sanatçı, kendisi gibi oyuncu olan kardeşi Mariel Hemingway'in yolunu izleyip kamera karşısına geçti. 1984 yılında yaşadığı bir kayak kazasından sonra depresif oldu. Yaşamı boyunca olumsuz biten evlilikler, alkol bağımlılığı, disleksi gibi sorunlarla uğraşan Margaux, dedesinin ölüm yıl dönümünden bir gün önce evinde yüksek dozda uyku hapı alarak yine dedesi gibi kendi yaşamına son verdi.

18 Nisan 2015 Cumartesi

Einstein'ın çalınan beyni



18 Nisan 1955’te, Albert Einstein iç kanama geçirdi. Einstein ameliyatı şu sözlerle reddetti, “İstediğim zaman gitmek istiyorum. Hayatı yapay bir şekilde uzatmak tatsız. Ben payımı kullandım, şimdi gitme zamanı ve bunu zarif bir şekilde yapmak istiyorum”. 76 yaşında, Princeton Hastanesi’nde gece saat 01.55'te yaşamını yitirdi.

Otopsisi sırasında Princeton Hastanesi patolojisti Thomas Stoltz Harvey o gece nöbetteydi ve Einstein'ın ölüm nedenini belirlemesi gerekiyordu. Beyni kafatasından çıkardıktan sonra kendi kendine "Bu dünyamız hakkında herşeyi değiştiren beyindir" demiştir. Einstein öldükten sonra vücudunun putlaştırılarak tapılmasını istemiyordu. Fikirlerine ve bilime olan katkısına odaklanması gerektiğine inanıyordu. Bunun için ailesi tarafından öldükten sonra yakılması fikri ortaya atıldı. Harvey bedeni yakılması için hazırladı. Beyni ise kendi sefer tasına koydu ve evine götürdü. Böylece Einstein'ın beyni çalınmış oldu.

Beyni çalınan Einstein'ın ailesi şoktaydı. Hükümet yetkileri ve Harvey'in meslektaşları ise çileden çıkmıştı. Herkes beynin iade edilmesini istiyordu ancak Harvey bunu kabul etmedi. Bu nedenle de işinden oldu. Ancak Harvey beyni bilimsel araştırmalarda kullanılacağına yemin edince, ailesi bu isteğinden vazgeçti. Daha sonra Einstein’ın kalıntıları ailesi tarafından yaktırıldı ve külleri bilinmeyen bir yere serpildi. Beyni ise Harvey'nin 1985 yılına kadar hayatının anlamı oldu ve bu yılda beynin bir kısmını, beyinle uğraşan bir uzmana gönderdi. Gönderdiği uzman tarafından bulunanlar ise basında bir sansasyona neden oldu. Çalışmalar Einstein'ın beyninde bulunan ve beyin nöronlarını besleyen glial hücrelere odaklanmıştı. Einstein'ın beyninde normal bir insana nazaran daha fazla glial hücre bulunuyordu. Fakat bu konuda bilim adamları farklı fikirler ortaya attılar.

Einstein'ın beyni 53 yıl sonunda çalındığı Princeton Hastanesi’ne geri döndü. Harvey bundan 3 yıl sonra hayatını yitirdi.

17 Nisan 2015 Cuma

İsetnofret




İsetnofret II Ramses'in Nefertari'den sonraki eşi ve Büyük Mısır Kraliçesidir. Güzel İset olarak da bilinir. Genç yaşlarda II. Ramses'e aşık olmuş ve ona hep sadık kalmıştır. Ramses, Nefertari'nin ölümünden sonra İsetnofret'i kraliçesi yapmış ve İsetnofret'ten en az üç erkek çocuğu ve bir kız çocuğu olmuştur. Hitit İmparatoru II.Hattuşili , iki ülke arasındaki barışı korumak adı altında Hitit prensesi kızını Ramses'le evlendirerek Büyük Mısır Kraliçesi yapmak istemiş ancak Ramses bu evliliğin mümkün olmadığını, İsetnofret'i boşamanın Maat Yasası'na uygun düşmediğini bildirerek Hattuşil'e ret cevabını vermiştir. Bu cevap iki ülke arasında gerginliğe yol açmıştır. Bunun üzerine İsetnofret, Ramses'e ve Mısır'a duyduğu sevgi ve bağlılıktan barışın önünde engel teşkil etmek istememiş, bu evliliği onaylaması için Ramses'e yalvarmış ancak Ramses onu boşamayı kabul etmeyince intihar etmiştir.

DALİDA



Dalida İtalyan anne ve babasının meslekleri gereği bulundukları Kahire'de dünyaya gelmiş ve çocukluğu Mısır'da geçmiştir. Babası Kahire Opera Orkestrası'nda birinci kemancı olarak görev aldı. Dalida daha çocukken viyolonsel ve şarkıcılık dersleri aldı. 1951'de bir güzellik ajansına girdi ve ardından da Kahire'de bir moda evinde model olarak çalışmaya başladı.1954'de Mısır Güzellik Kraliçesi seçildi. Bu yıllarda bir yönetmen olan Marc de Gastyne ile tanıştı ve ardında evlenip Paris'e gitti. Eşinin bağlantılarının da yardımıyla bazı filmlerde rol aldı. Güzelliğine rağmen, ilk filmlerinde pek başarılı olamadı ama varyete şovlar ve kabarelerde şarkılar söyledi. İkinci singılı olan Bambino'yla erken şöhrete kavuştu. 1957'de Paris Olympia'nın açılışında Charles Aznavour ile birlikte bulundu ve aynı yıl Gilbert Becaud'a vokalistlik yaptı.Daha sonra Türkçe dahil olmak üzere bir sürü dilde şarkılar söyleyen Dalida , dünya turnelerine çıktı.1973 yılında iseAlain Delon ile birlikte, o herkesin bildiği efsanevi düet: 'Paroles paroles' u gerçekleştirdi. 1974 yılında 'il venait d'avoir 18 ans' ve 'Gigi l'amoroso' isimli şarkıları ile dünya çapında ödüller aldı. Dalida şarkılarını, Fransızca, İtalyanca, Arapça, Almanca, İspanyolca, İbranice, İngilizce, Danca, Japonca, Yunanca ve Türkçe şarkılar söylemiştir. Dünya çapında 150 milyon albüm satmıştır. Aynı zamanda pek çok ödül kazanan Dalida 55 kezAltın Plak almıştır.

Hayatındaki bu şan ve şöhrete rağmen, kişisel hayatı zorluklarla,dramla ve trajedi ile doludur. 1961'de akıl hocası olan Lucien Morisse ile evlenmiştir. Evlilik birkaç ay sürmüş, Jean Sobieski (Amerikalı Aktris Leelee Sobieski'nin babası) ile ilişkisi başlayınca bitmiştir.1967'de yeni aşkı olan İtalyan şarkıcı Luigi Tenco intihar etmiş, Dalida da intihara kalkışmıştır. Daha sonra Richard Chanfray ile birlikte gösterişli bir hayat sürdüren Dalida, Chanfray'ın intiharı ile karşı karşıya kalmıştır. Bu acıları es geçip şarkı söylemeye devam eden Dalida kendi anlatımıyla hayatın anlamının küçük olduğunu belirtmiş ve kişiliği geliştirmek için çok zaman harcamıştı. Buna Nepal'e gidip Hinduizm dinini araştırması da dahildir.

Dalida 3 Mayıs 1987'de Montmartre'daki evinde aşırı dozda uyku ilacı alarak intihar etmiş ve Geride şöyle bir not bırakmıştır: Hayat artık çekilmez hale geldi. Beni affedin.

Mezarı Paris'te Montmartre Mezarlığı'ndadır. Mezarında normal haliyle birebir yapılmış bir heykeli bulunmaktadır. 1997'de Montmartre semtinde Girardon ve Abreuvoir caddelerinin köşesindeki meydana büstü konulmuş ve meydanın ismi Dalida Meydanı olmuştur. 2001'de ise Fransız Posta İdaresi adına posta pulu çıkarmıştır. Türkçe aranjman yapılan bazı şarkıları;


Alpay
Ayrılık Rüzgârı (Concerto Pour Une Voix )
Sensizliğimin Şarkısı (Aranjuez La Tua Voce)

Ay-feri
Elveda Şarkılara (Et Cetait L'amour)

Ayla Algan
Gönlümdeki Saraya (Salma Ya Salama)

Ayten Alpman
Ayrıldık Yalnızım (Ciao Amore Ciao)

Berkant
Gönül Ferman Dinlemez (Tzigane)

Hümeyra
Sus Duymasın (Ne Lui Dis Pas)

Selçuk Ural
Ay Dede (Flamenco)

Ajda Pekkan
Palavra (Parole)
Mutlu Bütün Şarkılar (Quand S'Arrétent Les Violons)

Semiramis Pekkan
Köy Düğünü (Tire L'aiguille)

Tanju Okan
Aşkı Bulacaksın (Gigi L'Amoroso)

Zeki Müren
Bekleyiş (Tire L'Aiguille)

16 Nisan 2015 Perşembe

Kennedy ve Lincoln




100'er yıl arayla yaşamış iki Amerika başkanının, yani John F. Kennedy ve Abraham Lincoln arasındaki inanılmaz benzerlikler:

Abraham Lincoln'un kongreye seçildiği yıl 1846.
John F. Kennedy'nin kongreye seçildiği yıl 1946.

Abraham Lincoln'un ABD Başkanı olduğu yıl 1860.
John F. Kennedy'nin ABD Başkanı olduğu yıl 1960.

Her iki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.
Her iki başkan da başlarına isabet eden kurşunla oldu.

Lincoln'un sekreterinin soyadı Kennedy idi.
Kennedy'nin sekreterinin soyadı Lincoln idi.

Lincoln ve Kennedy güneyliler tarafından öldürüldü.
Koltuklarına onlardan sonra yine güneyliler oturdu.
Yerlerine gelen başkanların soyadları Johnson'dı.

Lincoln'den sonra başkan olan Andrew Johnson'ın doğum yılı 1808'di.
Kennedy'den sonra başkan olan Lyndon Johnson'ın doğum yılı 1908'di.

Lincoln'u vuran John Wilkes Booth'un doğum yılı 1839'du.
Kennedy'yi vuran Lee Harvey Oswald'ıd doğum yılı 1939'du.

İki suikastçinin de üç ismi vardı.
İki suikastçinin de isimlerinde 15 harf vardı.

Lincoln, "Kennedy" isimli bir tiyatroda vuruldu.
Kennedy, "Lincoln" marka bir otomobilde vuruldu.

Lincoln'u vuran tiyatrodan kaçtı, bir depoda yakalandı.
Kennedy'yi vuran depodan kaçtı, bir tiyatroda yakalandı.

Her ikisi de davaları başlamadan öldürüldü.

3 Nisan 2015 Cuma

Önemli insanların kesişen hayatları





Bir İngiliz aristokrat karısı ve oğlu ile yaz tatillerini doğayla iç içe geçirmek için İskoçya’nın uçsuz bucaksız kırlarına giderler. Tatil günlerinin birinde aristokratın oğlu köyün hemen yanı başındaki koruda tek başına dolaşmaya çıkar. Ağaçlar arasındaki göletin dayanılmaz çekiciliğine kapılan delikanlı gölete girerek yüzmeye başlar. Birden ayağına kramp giren genç bağırarak yardım ister. Gücünün tükendiği sırada çiftçilik yapan bir delikanlı onun sesini duyar ve onu kurtarır. Aristokrat oğlunu kurtaran gencin evine gider. Gence ve ailesine teşekkür eder ve para teklif eder. Yaşlı çiftçi ve oğlu parayı nazikçe reddederler. Aristokratın içi rahat değildir, bu gence yardım etmelidir. Sohbet ilerlerken gencin doktor olmak istediğini öğrenir ve onu okutmayı teklif eder. Çiftçi bunu kabul eder. Artık çiftçi genç Alexander Fleming Tıp fakültesinde okuyacak ve penisilini bulan bilim adamı olarak tarihe geçecektir. Fakat Fleming ve Aristokratın oğlu arasındaki hayat kurtarma hikayesi henüz bitmemiştir. Aristokratın oğlu 1943 yılında Kuzey Afrika’da hastalanır, teşhis zatürredir. Haberi alan Fleming İngiltere’den Afrikaya uçar, yeni bulduğu ilacı penisilini tatbik eder ve hayatını ikinci kez kurtarır. Hayatını kurtardığı Aristokratın oğlu İngiltere Başbakanı Winston Churchill’den başkası değildir. 

2 Nisan 2015 Perşembe

Jim İkizler - İnanılmaz ama gerçek





Jim Lewis ve Jim Springer adlı ikiz kardeşler doğumdan sonra farklı aileler tarafından evlat edinilmiş ve yetiştirilmişlerdir. 39 yıl boyunca birbirlerini görmeden yaşamış olan ikizlerin paralel hayatlarını araştıran California Üniversitesinin tespitlerine göre birbirlerini tanımadan ve bilmeden büyüyen ikizlerin her ikisi de yasa uygulama eğitimi almış, her ikisi de mekanik çizim ve marangozlukta yetenekli ve her ikisi de Linda adlı kadınlarla evlenmişlerdir . İkisinin de oğulları olmuş ve birine James Allan adı verilirken diğerine de James Allan adı verilmiştir . İkiz kardeşlerin ikisi de eşlerinden boşanmış ve adları Betty olan kadınlarla evlenmişlerdir. Ve her ikisinin de Toy adlı köpekleri olmuştur. İkisi de aynı marka ve renkte araba kullanıyorlar. Gerçekten bu kadarı da olmaz dedirtecek bir tesadüf.

Gemi Yutan Köpek Balığı Megalodon



Megalodon: büyük beyaz köpekbalığının atası. Uzunluğu 20 metreyi bulan bu büyük köpek balığı büyük okyanusta ve atlas okyanusunda yaşamıştır. Etobur olan bu köpek balığı okyanusun derinliklerinden yüzeye çıkan büyük balinalarla yalnız besleniyordu ve balinalara genelde burun kısmından saldırıyordu. Keskin büyük dişleri ve güçlü çene kasları olan bu köpek balığı çeşidi kıkırdak yapılı bir iskelete sahipti ve ayrıca 40 tona varan ağırlıkları ile okyanuslarda yaşamış en büyük etobur canlılardı. Yaklaşık 2,5 milyon yıl denizlerde yaşamıştır. Megalodon'un nesli anormal bir iklim değişikliği ile balinaların ılık iklimlerden soğuk iklimlere göç etmesiyle ve Megalodon türünün bu soğuk iklime elverişli yapısının bulunmamasından ve balinalar göç ettiği için yiyecek bulamamaktan ötürü nesli tükenmiştir.

30 Mart 2015 Pazartesi

İntihar mı, cinayet mi ?



Amerikan Adlî Tıp Derneği'nin 1994 te San Diego'da tertiplenen ödül yemeğinde dernek başkanı Don Harper Mills, aktardığı acayip bir ölüm olayında ki adlî komplikasyonlarla dinleyicilerini şaşkına çevirmişti. Kaderin adaletine dair ince bir nükte taşıyan bu yaşanmış öyküyü okuduğunuzda hayretler içinde kalacaksınız.
23 Mart 1994 te Ronald Opus'un cesedini inceleyen adlî tabib, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı. Müteveffa, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. (Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu.) Ancak, dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen bir kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu kurşunla sona ermişti. Apartmanın sekizinci kat penceresi düzeyinde cam silicileri korumak için konulmuş bir ağ vardı ama bu ağın varlığını ne silahı çeken, ne de müteveffa biliyordu. Açıkçası; kurşun olmasaydı, Opus’un intihar girişimi başarılı olamayacak; zemine çakılmadan, sekizinci kattaki ağa takılıp kalacaktı. Bu durumu anlattıktan sonra, “Normal olarak,” diye devam etti Dr. Mills, “intihar etmeye karar veren biri, mekanizma tasarladığı gibi olmasa da, bunu eninde sonunda başarır.”
Opus'un dokuz kat aşağıda yere çakılmayıp da dokuzuncu kattan düşüyor olduğu anda başına gelen kurşunla vurulmuş olması, muhtemelen, onun ölüm modunu intihardan cinayete çevirmeyecekti. Fakat, Opus’un intihar girişiminin başarılı olmayışı, savcıyı elinde bir cinayet vakası olduğu düşüncesine itti. Silahın patladığı dokuzuncu kattaki odada yaşlı bir adam ve karısı yaşıyordu. Tartışıyorlardı ve adam kadını silahla tehdit ediyordu. Öyle sinirlenmişti ki; tetiği çekti fakat mermi kadını ıskalayarak pencereden dışarı yöneldi ve Opus’a isabet etti. Bir insan A şahsını öldürmeye teşebbüs eder, fakat B şahsını öldürürse, o B şahsını öldürmekten suçlu sayılmalı idi. Savcının ulaştığı sonuç buydu. Dolayısıyla, dokuzuncu kattaki yaşlı adam, cinayetten suçluydu.
Bu suçlamayla karşı karşıya kaldığında, adam da, karısı da çok şaşırdılar. Çünkü, tetiği çekerken adam da, karısı da silahın dolu olmadığından kesinlikle emindiler. Yaşlı adam uzunca bir süreden beri boş silahla karısını korkutmayı alışkanlık haline getirmişti. Bunu karısı da bilir, o yüzden adamın tehdidine pek aldırmazdı. Kısacası, adamın karısını öldürme kastı yoktu. Silahın dolu olduğunu dahi bilmiyordu. Böylece, Opus’un öldürülmesi bir kaza oluyordu. Silah kazara doldurulmuştu. Araştırmalara devam edilince, ölümcül kazadan yaklaşık altı hafta önce yaşlı çiftin oğlunu silahı doldururken gören bir tanık ortaya çıktı. Anlaşıldığına göre, yaşlı kadın oğlundan mali desteğini çekmişti ve babasının annesini silahla korkutma temayülünü bilen oğul, annesini cezalandırma kasdıyla; babasının annesini vuracağını umarak, gizlice silahı doldurmuştu. Annesi ölecek, baba cinayetten suçlanacak, mallar oğula kalacaktı. Artık olay yaşlı çiftin oğlunun Ronald Opus cinayetinden sorumlu olduğu noktasına gelmişti.
Tam bu sırada savcının karşısına yeni bir viraj çıktı. Araştırmalara devam edilince, geçen altı hafta içinde anneyle babasının silahla tehdide varan bir tartışma yaşamamaları, dolayısıyla annesinin ölümünü bir türlü başaramayışı nedeniyle, oğulun umutsuzluğunun arttığı anlaşıldı. Bu, onu 23 Mart’ta on katlı binanın tepesinden atlayarak intihar etmeye itmişti. Ancak, ölümü planladığı gibi olmamıştı; dokuzuncu katın önünden geçerken babasının boş zannettiği silahı tetiklemesiyle annesine isabet etmeyip pencereye seken kurşunun kafasına isabet etmesi nedeniyle, Ronald Opus’un hayatı sona ermişti.
Dosya intihar olarak kapatıldı.

Dünyanın en şanslı/şanssız insanı Frane Selak


1962 yılında Frane Selak isimli, Hırvat bir müzik öğretmeni; Saraybosna'dan Dubrovnik'e giden bir trene bindi. Bu yolcuğun, onu tüm dünyaya tanıtacak olaylar zincirinin ilk halkası olduğundan habersizdi. Selak'ı taşıyan tren raydan çıktı ve donmuş nehre devrildi. Kazada 17 yolcu hayatını kaybederken, Selak kıyıya kadar yüzerek kurtuldu. Selak kazayı sadece kırık bir kol ve çiziklerle atlatmıştı.
Olaydan bir yıl sonra, Selak uçakla Zagreb'den Rijeka'ya yolculuk etmek için uçağa bindi. Gökyüzünde bir anda uçağın kapısı açıldı. Hava sirkülasyonu bazı yolcuları dışarı çekti. Uçaktan fırlayanlar arasında Selak da vardı.
Uçak birkaç dakika sonra yere çakıldı ve 19 kişiye mezar oldu. Ancak Selak gözlerini açtığında hastanedeydi. Şansı yaver gitmiş bir saman yığınının üzerine düşmüştü. Onu orada bulup hastaneye kaldırmışlardı. Bu kazayı da sadece ufak sıyrıklarla atlattı.
1966 yılında Selak'ın bindiği otobüs yoldan çıktı ve bir nehre uçtu. Kazada dört kişi öldü. Selak ise hafif yaralı olarak kurtuldu.
1970 yılında Selak otomobiliyle yolculuk ederken araç birden alev aldı. Selak çabucak aracı durdurup kendini dışarı attı. Bundan hemen sonra da araç havaya uçtu.
1973 yılında bozuk bir benzin pompasından, Selak'ın otomobilinin motoruna benzin akıttı. Araç aniden alev aldı. Selak bu kazadan da kurtuldu ancak saçlarının büyük bir kısmı yandı.
1995 yılında, Zagreb'de Frane Selak'a bir otobüs çarptı. Selak bu kazayı da ufak sıyrıklarla atlattı.
1996 yılında aracıyla bir dağ yolunda seyreden Selak; döndüğü virajın ardından, bir kamyonun üzerine doğru geldiğini gördü. Refleksle aracını yolun dışına yöneltti. Araç yoldan çıkıp uçurumdan yuvarlanırken, Selak araçtan atladı ve bir ağaca tutundu... Aşağı baktığında; yaklaşık 90 metre aşağıda aracının patladığını gördü.
Selak artık kimilerine göre şansı, kimilerine göre ise şanssızlığı konusunda dünya çapında üne sahip olmuştu.
2003 yılında Selak, hayatında ilk kez piyango bileti aldı. Büyük ikramiye olan, 1 milyon dolardan fazla para kazandı.
Selak hayat hikayesini anlatırken; "Buna iki şekilde bakabilirsiniz" diyor. "Ya dünyanın en şanssız insanıyım, ya da en şanslısı. Ben ikincisinin doğru olduğuna inanıyorum."
2004 yılında Doritos, Avustralya'da bir TV reklamında oynatmak üzere Selak'a teklif götürdü. Başta teklifi kabul eden Selak, daha sonra fikrini değiştirdi... Sidney'e uçakla gitmeyi reddetti. Selak bu kararın sebebini; "Şansımı test etmek istemiyorum" diyerek açıkladı!...