17 Haziran 2016 Cuma

Tek Tekerlekli Motorsiklet



En ilginç icatlardan biri olan tek tekerlekli motosiklet, 1931 yılında İtalyan M. Goventosa de Udine tarafından icat edildi. Saatte 150 kilometre hıza ulaşabilen motosikletin neden geliştirilerek günümüze ulaşamadığı merak uyandırıyor. Öyle ki Birinci ve İkinci Dünya Savaşının arasındaki karanlık yıllarda icat edilmiştir.

15 Nisan 2016 Cuma

Brocken Hayaleti



Uzun bir zaman önce, bir dağcı Almanya’daki Brocken Dağı’na tırmanmaya çalışıyordu. Hava nemli ve pusluydu ve dağcı da tek başınaydı. Aniden sisin içinde dev gibi bir şekil gördü. Eski hikayeye göre, o kadar çok korktu ki, geri geri gitti ve dağdan aşağı düştü. Peki gerçekte ne görmüştü?

Gördüğü şey kendi gölgesiydi. Brocken hayaletleri -adlarını bu hikayeden alırlar- siste görülen gölgelerdir. Yüksek bir yerde, güneşe arkanız dönük olarak duruyorsanız ve aşağıda sisle kaplı vadiye bakarsanız, bir Brocken hayaleti görebilirsiniz. Bu son derece büyük olabilir. Boyu 60 metreyi bulan hayaletler görülmüştür.

Brocken Dağı aslında sadece hayaletleriyle değil cadılarıyla da meşhurdur.

Kuzey ve Orta Avrupa’da 30 Nisan – 1 Mayıs tarihleri arasında kutlanan bahar festivalinin adı Walpurgis Gecesi’dir. Walpurgis Gecesi’nde tüm cadıların Brocken Dağı’nda toplanıp, baharı karşıladıklarına dair efsaneler vardır. Alman edebiyatının en büyük eseri olarak kabul edilen Faust’ta Goethe de, Brocken Dağı’nın cadılarından söz etmiştir.

13 Nisan 2016 Çarşamba

Altın Şehir Efsanesi




Başta Kristof Kolomb olmak üzere Güney Amerika’nın yerli kültürü ile buluşan kâşifler, onların kurduğu büyük uygarlıkları anlamaya çalışmadılar bile. Oysa yerlilerin sahip olduğu altın, uygarlıklarının en doğal parçası sayılıyordu. Ve en önemlisi, bu madene Avrupalılar gibi bir anlam yüklemedikleri açıkça belli oluyordu.Onlar altını İlahî bir simge olarak benimsemişlerdi. Altın, bu insanların Tanrıyla olan bağlantılarının bir belirtisiydi.Tanrılarıyla, ölen atalarıyla ve doğayla konuşan dinî liderleri (şamanlar) başlarına altından bir halka takarlar ve bu altın halkanın gücü sayesinde bilme güçlerinin arttığına inanırlardı. Kuşkusuz Güney Amerika yerlilerinin doğayla, altm madeni arasmda kurdukları ilişki Avrupalı birinin anlayacağı türden bir ilişki biçimi değildi.

Ünlü El Dorado efsanesi Avrupalı’nın keşif arzusunun en tozu dumana kattığı yıllarda ortaya çıkmıştı.Kristof Kolomb yeni dünya yerine, Hindistan’a ulaştığmı zannede-dursun, ülkesine bu yeni diyarların haberlerini götürmek için geri döndüğünde yanında pek çok ağız sulandıran hikâye de getirmişti. Dedikodular çabuk yayıldı ve çok geçmeden neredeyse bütün bir İspanya halkı Kolomb’un gözleriyle gördüğü, altından yapılmış şehirleri konuşur oldu.
Onunla başlayan altın şehir söylenceleri, sonradan Francisco Pizarro ve Hernan Cortes ile ayyuka çıktı.

Altınlar ele geçirildikçe büyüyen El Dorado efsanesi, günün birinde bir yerlinin gemicilerden birine Kolombiya’da yaygın bir hikâyeyi anlatmasıyla iyice alevlendi.

Hikâyeye göre; bir zamanlar Kolombiya’da yaşayan bir kral vardı. Bu kral altın şehirin altın hükümdarıydı ve her sabah vücuduna sürdüğü bir yağın üzerine altın tozu serper, bütün gün bununla dolaşırdı. Güneşin ilk ışıkları ile birlikte sarayının yakınındaki göle gider, orada yıkanır ve birkaç saat geçmeden yeniden altınlaşırdı.

İşte bu fantastik hikâye Avrupalı gemicilerin Amazon’un daha da içlerine doğru hareket etmelerine neden oldu. Hastalık ve açlığa razı olarak, isterik bir ruh hâli içinde El Dorado’nun altım kapılarıyla karşılaşmayı ve orayı yağmalamayı hayal etmeye başladılar.

12 Nisan 2016 Salı

Lanetli Araba




Arşidük Francis Ferdinand,  Avusturya ve Macaristan veliaht prensiydi. O ve karısı 1914 yılında suikaste kurban gittiklerinde bir arabada seyahat ediyorlardı. Cinayet çok pahalıya patladı. I. Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep oldu.Bu araba daha sonra Avusturya Ordusu’ndan General Potiorek tarafından satın alındı. Ancak, arabanın sahibine kötü şans getirdiği açıktı. Birkaç hafta sonra, bu cesur general Valjevo’da ezici bir yenilgiye uğradı. Bu şoka ve utanca dayanamadı ve aklı dengesini yitirdi. Deli bir adam olarak öldü.

Ancak, arabanın seyahati henüz sona ermemişti. Bir Avusturyalı kaptan onu satın aldı. İki hafta sonra önce iki çiftçiyi öldürdü, arabanın kontrolünü kaybetti, bir ağaca çarptı ve ardından boynunu kırdı.Savaştan sonra, araba Yugoslavya Başkanı tarafından satın alındı. Bir süre sonra Başkan bir kazada elini kaybetti. Bunun üzerine arabayı bir doktora sattı. Doktor arabanın lüksünü sadece altı ay sürebildi. Daha sonra kaza sonucu içinde sıkışarak öldü.

Bir sonraki kurban intihar eden zengin bir kuyumcuydu. Bir sonraki sahip-kurban İsviçreli bir yarış arabası sürücüsüydü. Bir yarışta araba bir duvara çarpınca öldü. Bir sonraki şanssız sahip Sibiryalı bir çiftçi idi. Arabanın son sahibi dört arkadaşı ile beraber bir kazada ölen garaj sahibi Tibor Hirschfeld oldu.

Bu kadar uzun bir şanssızlıklar listesinden sonra, arabanın kaderi mühürlenmişti. Viyana Müzesi’ne götürüldü. O zamandan beri orada ve müzede hiçbir aksi olay gerçekleşmedi.

9 Nisan 2016 Cumartesi

Yazı Tura





Oklahomalı bir gitarist olan Tommy Allsup, 1950’lerde dönemin ünlü müzisyenleriyle birlikte sahneye çıkıyordu. İşi gereği de sık sık seyahat ediyordu. La Bamba şarkısıyla tanınan Ritchie Valens ve Tommy Allsup bir konser sonrasında kimin uçağa bineceğini belirlemek için yazı tura attılar. 17 yaşındaki Ritchie Valens yazı turayı kazandı ve uçağa bindi. Fakat bir süre sonra uçak düştü ve Ritchie öldü. Yazı turayı kaybeden Tommy Allsup mutlak bir ölümden kurtulmuştu. Bu kazadan 20 yıl sonra Tommy, Texas’da bir bar açtı. Adını da “Tommy’nin Tura Barı” koydu. 81 yaşındaki Tommy Allsup halen müzik hayatına devam ediyor.

16 Mart 2016 Çarşamba

1000 Yılda Yapılan NAN-MADOL Şehri

1000 Yılda Yapılan Kent


Pasifik Okyanusundaki Mikronezya adasına kurulmuş olan kentin yapımı yaklaşık 1000 yıl sürmüştür. Pohnpei (ponape) adası üzerinde MS.1. ya da 2. yüzyılda yapımına başlanmış, 8 ya da 9. yüzyıllarda yapay adacıkların yapımı gerçekleşmiş, 12 ya da 13. yüzyılda tamamlanmıştır. Ana adadan başka 92 yapay adacıktan oluşan Nan Madol'da ev yaşamına ait kalıntılar bulunmamaktadır. Bulunan yapıların tümünün dini, törensel ya da yönetsel yapılar olduğu düşünülmektedir. Kentin yapımında boyları 4,5 metre ve daha uzun, ağırlıkları ise 5 ton ve daha fazlası olan, doğal olarak altıgen şekilli bulunan bazalt sütunlar kullanılmış. Bu kadar çok bazalt sütununun buraya nereden ve nasıl getirildiği, ve yörede herhangi bir metal kaynağı olmamasına rağmen bu yapıların nasıl ortaya çıkarıldığı hala gizemini korumaktadır.

Bizans ve Osmanlı gibi bilinen en büyük imparatorluklar bile 1000 yıl ayakta kalmamışken, bu kenti inşa eden uygarlık merak konusu; arkeologlara göre, "büyük olasılıkla" Saudeleurlar adı verilen bir hanedanlık..(!) tarafından yapıldığı düşünülüyor. Fakat hanedanlığın yaptığı diğer yapılar, kültürel miraslar hakkında herhangi bir bilgi yok.

Bazalt, yer kabuğunun çatlaklarından dışarı çıkan erimiş lavların soğuyup katılaşmasıyla oluşan volkanik bir kayaç türüdür. Adada ve yakınlarında metal kaynakları da olmadığı bilindiğine göre bu kent yerliler tarafından taş baltalarla kurulması mümkün değil.Nan Madol, söylendiği gibi, Saudeleur'ların yapamayacağı kadar muazzam bir şehir. Saudeleur'ların ne ömürleri, ne de teknik bilgileri buna elvermez. Nan Madol, çok daha eski, bilmediğimiz, ama teknik becerileri çok daha yüksek bir uygarlık tarafından yapıldı. Ve hiç bir zaman da bir şehir olarak düşünülmedi. Çünkü ev yaşamına, ya da bir kentin diğer ihtiyaçlarına uygun yapılar yoktu. Kim tarafından, nasıl ve ne amaçla yapıldığını bilmediğimiz bu kent, kurucuları tarafından terkedildikten çok sonra, yerli halk, Saudeleurlar, tarafından kullanılmaya, ve kendi ihtiyaçları, bilgileri doğrultusunda ilaveler yapılmaya başlanma ihtimali daha gerçekçi oluyor. 

9 Mart 2016 Çarşamba

PİRİ REİS'in haritası gizemini koruyor...





UNESCO (BM Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü) 2013 yılını Dünya Piri Reis Yılı ilan ederken, 1998 yılından bu yana Piri Reis Haritası ile ilgili çalışmalar yapan bilim adamları, 500 yıllık haritanın sırrını çözmeye çalışıyor. Coğrafya ve harita uzmanı ünlü Türk denizci Piri Reis'in 1513'te çizdiği Afrika, Amerika ve Güney Kutbu'nu gösteren harita, ortaya çıkarıldığı 1929 yılında ortalığı karıştırdı. Çünkü Güney Kutbu'nun keşfi, haritanın çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçekleşmişti. Dahası, Piri Reis'in haritası, kıtanın buz altında kalmış sahil kesimlerini de gösteriyordu. Ancak kıta üzerindeki buzlar, haritanın çizilmesinden tam 6 bin yıl önce erimişti.

Piri Reis’in asırlar önce çizmiş olduğu dünya haritasına ilişkin muhtemel gerçek bilim adamlarının yaptığı ; "Piri Reis’in Haritası uzaydan fotoğraflama tekniği ile çizilmiştir” yorumudur.

2 Mart 2016 Çarşamba

Kadın Figürü Şeklinde Meyve Veren Ağaç...NAREEPOL





Tayland da tadı armuta benzeyen bebek figürlü meyve veren ağaçların yetiştiği biliniyordu ama kadın figürlü meyve veren ağaçtan 2008 yılına kadar bilgimiz olmadı. Aslında bi çok Tarihi ve Dini kaynakta figürleri bulunsa da araştırmacılar fantastik olgularla bağdaştırmış bu meyvenin gerçek olabileceğine ihtimal vermemişti.

Tayland da yetişen bu garip ağacın adı Nareepol, Kız-Bitki (Naree-pol) kelime anlamlarıyla adını alan bu ağaç Malaycada halk arasında"buah" yani kadınağacı olarak biliniyor. Ağacların orjinali Bangkok'a 500 km uzaklıktaki Petchaboon bölgesinde bulunuyor. Bir çok efsaneye konu olan ve birçok bilimsel makale ve dini yazıtlarda bahsedilen bu ağacın meyvesi ile ilgili Triphum adlı eski bir dini kitapta şöyle yazar "bu ormanın ötesinde [jambolan ağaçlarının olduğu Himavanta bölgesi] olan ormandaki agaçların meyvesi kadın şeklindedir; bu ağaçların meyveleri çok güzeldir, bunlar 16 yaşında ki kız görünümündedir. "

25 Şubat 2016 Perşembe

TARDİGRAD



Dünyanın En Güçlü Canlısı Tardigradlar




Tardigradlar o kadar dayanıklıdırlar ki en uç ortamlarda sıkıntı çekmeden canlı kalabilirler. Uzun süredir dünya üzerinde bulunan bu ilginç canlılar bilimin oldukça ilgisini çekmektedir.Tardigradlar -ayrıca su ayıları ya da yosun domuzcukları diye de bilinir. İlk kez 1773 yılında Alman papaz Goeze tarafından tespit edilmiştir. Yavaş adımlılar anlamına gelen tardigrada ismini biolojist Lazzaro Spallanzi vermiştir. 4 çift kısa ayağı bulunan, omurgasız, solunum organı olmayan genellikle sulu ortamlarda yaşayan mikroskobik canlılardır. Bir iğne ucuna oldukça fazla tardigrad sığabilir. Tardigradlar aşırı derecede uç ortamlarda yaşarlar. Kaynar sudan iyonlaştırıcı radyasyona, buzulların içerisinden vakumsuz uzay ortamına ve okyanusun en dip noktalarında dahi canlı bir şekilde bulunabilirler.
Günümüzde, Tardigrada şubesine bağlı 1000 farklı Tardigrad türü tanımlanmış bulunmakta. Yemek veya su  olmadan 10 yıldan fazla yaşayabilir ve çok az suyun bulunduğu kurak ortamlara adapte olup nesillerini sürdürebilirler. O kadar çok fazladırlar ki vücudumuzda bile oldukça kalabalıklardır. Tardigradların soyu dinozorların öncesindeki zamana kadar uzanıyor. O kadar dayanıklıdırlar ki dinozorları bile yok eden doğal afette dahil beş büyük doğal afetten sağ çıkmışlardır.Aslında Tardigrad’lar aktif olarak hayatta kalmıyorlar. Onun yerine Cryptobiosis (Kriptobiosis) adı verilen yarı ölü evreye geçiyorlar. Kış uykusuna benzer bu evrede, metabolizma hızı neredeyse sıfırlanıyor. Cryptobiosis evresinde en belirgin değişikliklerden biri ise programlı su kaybı. Tardigrad’lar hücrelerindeki suyu atarak, olası kristallenmeleri önlüyor. Bu direnç mekanizmasına da Cryobiosis adı veriliyor. Su kaybı, radyasyon direncinde de rol alıyor. Bu konu ile ilgili çalışmalar sürse de, temel direncin, vücutlarındaki düşük seviye sudan geldiği öne sürülüyor. Tardigrad’ların bu “hayatta kalma becerilerini” diğer organizmalara da uygulanmasını sağlayabilir. Nitekim, 2004 yılında bu konu ile ilgili gerçekleştirilen çalışmalar, aşı teknolojilerinde bazı gelişmeleri sağlamış bile. Cryptobiosis özelliği ile, bazı patojenleri öldürmeden kurutmak mümkün. Bu sayede, aşının içeriğindeki “zayıflatılmış organizmalar” kuru şekilde saklanabiliyor. Ayrıca uzay yolculuklarında dondurarak uyutma işlemi mümkün olabilir.

18 Şubat 2016 Perşembe

Coca-cola Hakkında Bilinmeyenler



Kola; karamel ile renklendirilen, şekerli veya tatlandırıcılı, kafein içeren, alkolsüz, sodalı bir içecektir. Botanikte Cola acuminata olarak geçen ağacın meyveleri ve onun meşrubat olarak kullanılan haline verilen isimdir. Coca-Cola, Amerika Birleşik Devletleri kökenli, karamelize şekerle tatlandırılmış, alkolsüz içecek markası olarak bilinir. Coca-Cola ve çeşitli alkolsüz içecek markalarının sahibi, merkezi ABD'nin Georgia Eyaleti'nde, Atlanta şehrinde bulunan çok uluslu şirket The Coca-Cola Company'dir. 1886'da kurulan şirketin hisseleri, New York Borsası'nda KO kısaltması ile işlem görür.II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan yaşam tarzının bir simgesi olarak önce Avrupa'da, ardından tüm dünyada yaygın reklam kampanyaları ile büyük pazar payı kazanmıştır. Soğuk Savaş ardından eski Sovyetler Birliği topraklarında ve Doğu Avrupa'da üretim ve satışa başladı, bu bölgelerde de alkolsüz içecek pazarında güçlü duruma geldi. Yönetim Kurulu Başkanı (CEO) Türk işadamı Muhtar Kent'tir. Gıda sektöründeki gelişmeleri takip eden Beverage Digest adlı araştırma şirketine göre Coca Cola ve PepsiCo, gazlı içecek pazarının yaklaşık yüzde 90'ında paya sahip bulunuyor. Her iki şirkette içeceklerin lezzetinde bir değişiklik farkedilmeyeceğinin altını çiziyor.Coca-Cola formülü, oldukça gizli bir formülüdür. Şirket, formülü özenle saklanan ticari sır olarak sunar ve sadece özellikle yöneticilerin içinde bulunduğu birkaç çalışan tarafından bilinir.Yayınlanan türleri içinde şeker ve yüksek miktarda fruktoz mısır şurubu, karamel boyası, kafein, fosforik asit, kokain ağacı yağı, kola cevizi, limon yağı, vanilya ve gliserin bulunduğunu söylerler. Sözü edilen şurup tarifi büyük oranda değişir. Coca-cola'nın temel kola lezzeti ve rakip kola içecekleri temel olarak vanilya ve tarçından gelir; çeşitli markalar arasında ayırt edici tatlar, portakal, misket limonu, limon ve küçük Hindistan cevizi türü baharatlar gibi belirtilerin sonucudur. Bazı doğal kolalar ayrıca kola cevizi içerir; ama Coca-cola içermez, kimyasal testler böyle bir durumu belirlememiştir.

Coca-cola bugün için, kokain yapraklarını tıbbi kullanım amacıyla arındırmak için bir Birleşmiş Milletler yasası kullanır. Çünkü kokain, kokain ağacı yapraklarında doğal olarak bulunur, günümüzün Coca-cola'sı "harcanmış", veya işlenmiş kokain ağacı yapraklarını kullanır, içeceği lezzetine katılmak üzere bunlar kokain çıkarma işleminden geçer. Kokain ağacının yaprakları Peru ve Bolivya gibi ülkelerden ithal edilir ve Stepan adında kimyasal alanda uzman bir şirket tarafından işleme tutulduktan sonra kokaini çıkarılmış kalıntılar Coca-cola'ya satılır. Bazı kişiler, bu işlemin, moleküler küçüklükteki kokain alkoloidlerinin tümünü çıkaramayacağını, bu yüzden içeceğin hâla kalıntı miktarlarda uyuşturucu içerdiğini söylerler. Coca-cola şirketi, halen Coca-cola'da var olan kokain ağacı yaprağı hakkında yorum yapmayı reddetmektedir.Türkiye'de Antalya'da bir mahkeme davasında, Türkiye Coca-cola'daki cochineal boyasından bahsetmiştir, fakat şirket şu anda boya kullandığını yalanlamıştır.

Koşer Coca-cola
Yahudilerin hamursuz bayramı olarak bilinen Passover için üretilen Koşer (Yahudiler için helal olan) Coca-cola, 2 litrelik şişelerde satılır ve sarı kapağının üzerinde, OU-P işareti bulunur, bu da Ortodoks Yahudi Birliği'nin bu içeceği Yahudi Bayramı için Helal olarak belirttiğini gösterir, veya üzerinde CRC-P yazılı beyaz kapak belgelendirmenin Chicago Hahamlar Birliği tarafından yapıldığını belirtir. Her zamanki Coca-cola formülü koşer olduğu halde, Hamursuz Bayramı'nda Aşkenaz Yahudileri Yüksek Früktoz Mısır Şurubu(YFMŞ)'nun da dahil olduğu bazı besinleri tüketmez.
Koşer törelerinden çok daha sıkı ve daha karmaşık olan Kaşrut törelerine göre, şeker temelli formüllerin bile hâla formülünün ve şişeleme tesisinin belgelenmesi gereklidir.

Meksika Coca-cola
Amerika'da, tüketicilerden Kola'yı eski halde tutmak için güçlü bir talep vardır. Bu yüzden Coca-cola, Meksika'da ürünlerini şeker bazlı olarak ve geleneksek depozitolu cam şişelerde satar. Son zamanlarda, genç kola tüketicileri arasında şöyle bir inanç ortaya çıktı; bunun Kola'nın gelecekte çıkacak yeni formülü olacağını düşünüyorlar. Şirket insanlara "Meksika kolası" satın almaları için şeker-temelli Coca-cola aramalarını tavsiye ediyor.